Haber

MESEM’de biten hayatlar-3: Eren Dağ, vatanına saygılı olacaktı, tarlada çarpılmayacaktı…

İSTANBUL – İşçilerin geçen yüzyılda büyük mücadeleler vererek elde ettiği kazanımlar giderek erirken, Türkiye’nin yöneticileri, Avrupa’ya ‘ucuz iş gücü cenneti’ vaadinde bulunarak yatırım çekmeye çalışıyor. Kârların katlanması için her şey, ‘kaçırılmaz fırsat’ olarak görülüyor. Lise öğrencilerini kamu eliyle ‘güvencesiz’ çalışma sahasına sürecek kadar hem de! İşte Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) eliyle son 1 yılda 9 çocuğun ölümü de bu ‘fırsat’ arayışının sonucu…

Ve, “Ateş düştüğü yeri yakar” diyor 16 yaşındaki Eren Dağ’ın babası Murat Dağ, “Eren’im gitmiş, dünya yıkılsa ne olur, sahip çıkın bu çocuklara, köle gibi kullanılıyorlar.” MESEM kapsamında Konya Karapınar’da çalıştığı iş yeri için bir tarladaki panoyu tamire gittiğinde elektrik akımına kapılarak öldü Eren Dağ. Henüz 16 yaşındaydı. Babası Murat Dağ, oğlundan söz ederken yutkunuyor: “3 oğlum vardı, Eren ortancalarıydı… Ben onu vatanına saygılı olsun diye yetiştirdim. Tarlada çarpılsın diye yetiştirmedim. ”

‘ÇOCUK İŞÇİLİK’ GELENEĞİ…

Anadolu’nun ortasında Karapınar’da hayvancılık, çiftçilik, nakliyecilik ve hamallık yaparak geçimini sürdürmüş Murat Dağ. Anadolu’da çocukların erken yaşta çalışmaya, ‘bir iş tutmaya’ başlaması beklenir. Murat Dağ da öyle, çocukken tarlada çalışmaya başlamış. Kendi çocukları olduğunda da durum değişmemiş. Erken yaşta çalışmanın kendince önemini anlatıyor, “Çocukken iş öğrenmezsek, ne zaman öğreneceğiz?” diyor ve ekliyor: “Ekmek uğruna her yerde ben varım, Eren de babasının oğluydu.”

‘AZİMLİ, GÜLER YÜZLÜ, ELİ İŞE YATKIN BİR ÇOCUKTU’

‘Uslu çocuk’ yetiştirmek pek çok aile için övünç kaynağıdır. Murat Dağ da oğlundan söz ederken öyle, “Çok azimli, güler yüzlü, hürmetli biriydi oğlum. 16 yılda bir kere onun için bir şikayet almadım” diyor…

İşte o ‘uslu’ Eren, liseye geçmesiyle birlikte MESEM kapsamında babasının elektrikçilik yapan yeğeninin yanında çalışmaya başladı. Ağabeyi Musa Dağ da aynı işyerinde çalışıyordu. Babasına göre ‘iş hayatını’ sevmiş Eren. “Eli de ekmek tutacak” çocuklardan biriymiş. Her işe yatkın, tıpkı babası gibi ne iş olursa yapabilecek kabiliyette… Oyun çağları da tarlada, bağda, bahçede geçmiş. Ailesinin peşinden tarlaya gitmiş, erken yaşta çalışmaya başlama geleneğini sürdürmüş…

‘ARKADAŞ CANLISIYDI’

Sosyal çevresi geniş, arkadaş canlısı bir çocukmuş Eren. Babası, cenazesinde yaşadığı bir örneği şaşkınlıkla anlatıyor: “Karapınar 50 bin nüfuslu bir ilçe ama 35 bin kişi cenazeye geldi. Ben bu kadar kalabalığı bir tek şehit cenazesinde gördüm. Ben bu şekilde arkadaş çevresi olan bir çocuk görmedim. Hâlâ arkadaşları mezarlığı terk etmiş değil. Çocuklar sabaha kadar uyumadılar, hastanelik oldular. Bağları çok kuvvetliydi. Arkadaşları yanımdan ayrılmıyor.”

Eren Dağ’ın Karapınar’daki cenaze namazı… Babası, ‘böyle kalabalığı şehit cenazesinde gördüm’ diyor.

‘BİZ REÇBER ADAMIZ…’

Eren’in kendi yeğeninin yanında çalışmasının gerekçesini de şöyle anlatıyor babası: “Çünkü ortam kötü. Çocuk yetiştirmek kolay değil. Biz reçber adamız. Hangi dağda, hangi bayırda olduğumuz belli değil. O yüzden akraba yanına verdim. Gözlesin istedim. Sigara içerse cezalandırsın… Ama hiçbir şeyi yoktu.”

‘İHMAL VAR’

Eren Dağ, öldüğünde çalıştığı iş yerindeki elektrik panosunu tamir ediyordu. Ama panoda kaçak olduğunu bilmiyordu. İş sahibi de bilgi vermemişti. “Ustaların yapması gereken işi çocuklar yapıyordu” diyor babası, sinirleniyor: “İhmal var. Tarla sahibi de işveren de ihmalden sorumlu. Kader, mukadderat, ekmeği tükenmiş… Onlar başka. Ama ihmal var. İş güvenliği yok. Tarla sahibinden şikayetçi oldum. Yeğenimden de eşim şikayetçi oldu. Kim suçluysa bedelini ödeyecek, maddi manevi.”

‘MAHKEME OLUR DİYORLAR AMA HABERİM YOK’

Bazen sinirlenerek bazen üzülerek anlatmaya devam ediyor baba Dağ… Oğlu kendisi gibi olsun istememiş. Kendisinin mesleği yokmuş çünkü. Eren’in olsun, geleceği de olsun diye çalışsın istemiş: “Adam olsun diye çabaladık. Kazançlarında hiç gözüm olmadı. Devlet kanadından hiçbir yaklaşım görmedim. Ölen öldüğüyle kaldı. Bir ifade verdik, geldik. Sonrasında hiçbir şey olmadı. Kamu davası açılmış. ‘Mahkeme olur’ diyorlar. Ama daha bir haber yok.”

‘YANDIK YA, YANDIK’

Oğlundan söz ederken, yaşadıklarını hatırlıyor Murat Dağ, “Yahu, yandık ya. Karapınar yandı” diyor. Sonra devam ediyor: “Okumayan bir çocuğu ne kadar takip edebilirsin? Ya çalgıcının yanında bulursun ya da başka bir yerde. Burası kırsal memleket, herkes kimin çocuğu nerede ne yapar bilir, konuşulur çünkü… İş kurma hayalleri vardı. Anlatırsam ben konuşamam, boğazım düğümlenir. Ölmeden bir gün önce malzeme de buldu. Dükkan açacaktı. ‘Alalım mı?’ diye bana sordu. Gidip aldık, eve koyduk. Azimli, istekli çocuğun önü kesilir mi? Çıraklık eğitim merkezine onu ben yazdırdım. Müdür bana deseydi ki ‘Arkadaş bunların çalışma sistemi sabah 08.00 akşam 16.00, böyle olduğunu bilsem yazdırır mıydım çocuğumu? İşverenler sorumlu, MESEM sorumlu. 14-15 yaşındaki çocukları köle gibi kullanıyorlar. Çocuğum yoruldu mu ben işe yollamazdım ki.”

‘VATANINA SAYGILI OLSUN DİYE YETİŞTİRDİM, TARLADA ÇARPILSIN DİYE DEĞİL’

Yaşadıklarını kabullenememiş Murat Dağ, kendi tarlasında kaçak olsa, haber vermese, dışarıdan gelen ustanın bunu nereden bileceğini sorarak, ‘ihmal’e işaret ediyor ısrarla…

“Çok çocuk ölmüş, haberim de yoktu. Ateş düştüğü yeri yakıyor, anladın mı? Böyle iş mi olur ya, yazık günah ya. Ben okula yazdırdım ne bileyim böyle olacağını. 3 tane görevli çıkarsınlar, çocukları takip etsinler, olmuyor mu, ailesine başvursunlar. Bilgilendirin bizi ya. Ben çocuğumu güttüm güdeceğim kadar. Vatanına saygılı olsun diye yetiştirdim. Tarlada çarpılsın diye yetiştirmedim. Bu iş biraz takipsizlikten oldu. Çocuklar yanıyor usta. Karapınar’ın sanayisini görseniz her yer çocuk. 15 yaşında çocuk okumuyorsa, mesleği öğrenecek. Mesleği öğrenecek ama 30 yaşındaki adamın işini de yaptırmayacaksın. Okulun da ihmali çok.”

‘ÇOCUKLARIN HAKKINI ARAYIN’

Baba Murat Dağ, “Çok kahrettim” diyor. 15 yaşındaki çocuğun ağır işte ‘el bombası’ gibi olduğundan söz ediyor: “El bombası patlar, aha patladı. Bu çocukların hakkını arayın. Benim Eren’im gitti. Ne yapayım parayı? Ceylan gibi çocuk, devlet olsa ne olur, olmasa ne olur. Kıyamet kopsun ya, dünya yok olsa ne olur. Yazın, elinizi çekmeyin. MESEM falan yazın. Orada gölgede oturmasınlar.”

Eren Dağ, MESEM’de ölmese ‘eli ekmek tutacaktı’…

YARIN: Erol Can’ın canı için kimse şikayetçi olmadı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gerçek ve kaliteli istanbul eskort bayanları
-
Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort